Evet uzun süredir girmediğim bir yazı serimdi kitapçı günlükleri. İstanbul'dan da dün dönebildim, yoksa bu yazı daha önce girilirdi muhtemelen. Geçtiğimiz cumartesi fuardaydım, o gün gitmemim çok güzel artıları oldu öncelikle: Wulf Dorn ve Paul Cleave. İmzalar, fotoğraflar, yeni kitaplar felan derken kendimi nasıl kaybettim anlatayım:
Yine her zamanki gibi yoğun bir fuar günüydü, çünkü haftasonları adım atılacak yer olmuyor neredeyse. Biz imzanın başlangıcına da yetişemedik, saat 2 gibi imza kısmına ulaşmıştık. Ben içimden heralde çok da fazla kişi olmaz, iki sene önceki Tess sırasını çekmeyiz en azından diye düşünüyordum. Ama tam anlamıyla dumur oldum. Öyle bir sıraydı ki 3 saat sonra Wulf'tan imzayı alabildim 😥 Hem Wulf Dorn hem de Paul Cleave çok sempatik iki yazar. İkisi de en sevdiğim tarz polisiye romanlar yazıyor, denk gelmişken almamazlık olmazdı zaten ne edeyim. El mahkum çektik 3 saatlik sırayı. Ama Wulf Dorn'un bu kadar popüler olduğunu hiiiiç bilmiyormuşum. Paul Cleave ona nazaran inanılmaz kısaydı.
Paul Cleave gerçekten sevimliydi. Temizlikçi kitabını okumuştum seneler önce, aslında Wulf için gitmiş olsam da neden olmasın dedim, zaten ölümüne Wulf sırası bekleyecektim. Son çıkan kitabını aldım ve neticede imzalı bir kitabım oldu. 😎
Ve gelelim Wulf'a... Çok karizmatik, rock gruplarında görebileceğiniz derecede çekici bir yazarmış 😄 Çok da sevimli zaten, önümdeki çoğu kız önce boynuna atladı, hiçbirini kırmadı o da sarıldı. Pazar günü giderken attığı tweete göre kolunu hissetmiyormuş ama olsun, eminim o da böyle bir sevgi seli beklemiyordu. Ben bile şok oldum 😄 Bir ara koşarak stanttan kaçtı, gidiyorsa yıkılacağım o kadar da bekledim derken... geri döneceğini öğrendik. E tabi adam kaç saattir imza dağıtıyor elbet bir mola vermesi gerekiyordu hani 😁 Neyse işte, 3 saatlik ayakta beklemenin sonunda ödüle kavuştum. Hala fuar yorgunluğunu atamadım zaten, sadece fuar değil İstanbul beni inanılmaz yoruyor, nasıl yaşanıyor içinde anlamıyorum.
Tabi ki iki kitap imzalattım ama fuar hasılatım bunlar değil. Hemen onları da paylaşayım:
Benim için bol bol polisiye roman aldığım bir sene oldu. Karabasan ve Kurban Joe zaten imzalar içindi özellikle, Harlan Coben - Başka Şansın Yok annemin isteği üzerine. Tabi ki ben de severim Harlan'ı, inanılmaz güzel romanlarını okudum ama ailede en büyük hayran annem 😊
Robert Bryndza - Buzdaki Kız benim tanıtımı çıktığından beri deli gibi merak ettiğim bir roman, J.L. Drake - Parçalanmış da ilk kitabından sonra ikincisinin de elimde olması gereken bir romandı.
Tabi ki Tess Gerritsen kitabı çıkacak ve ben de alacağım. Aksi düşünülemez. Ateşin Şarkısı'nı okumaya başladım bile, yakında yorumu burada olur. Louise Penny - Sessiz Karanlıkta Bir Çığlık, Karen Rose - Anlatacak Bir Şey Yok da polisiye açlığımı yatıştırmak için aldıklarımdan.
Harry Potter ve Lanetli Çocuk aslında ingilizce olarak okuduğum bir roman ama elimde bir de Türkçesi olmak ZORUNDA. Başka türlü olamaz. Tekrar okuyacağım hatta yakında, o seri benim bebeğim.
Lauren Rowe - Bedel ise Kulüp serisini bitirmek için aldığım bir kitap. Claire Contreras - Kaleydeskop Kalpler ve Catherine Bybee - Sadece Arkadaşız benim romans açlığıma yönelik kitaplar oldu.
Yılmaz Özdil - Adam ise babamın benden istekte bulunduğu nadir kitaplardan. İmzasına denk gelemedim ama kitabını aldım, benim de ilgimi çekti okurum gibi.
Danielle L. Jensen - Tutsak Çalıkuşu ise stantta görüp aldığım, hiçbir fikrimin olmadığı bir kitaptı. Bakalım okuyunca neler yazarım. Tek bildiğim fantastik olması 😄
Bir fuar daha böylece geçti. Her sene daha da kalabalık oluyor, gelen yazarlar daha da ünlü insanlar oluyor. Seneye de oraya uğrayabilirim umarım.
ps: Bütün bu yorgunluğu benimle birlikte çeken Kitab-ı Sevda ve Romancekolik'i de unutmamam gerektiği hatırlatıldı. Haklılar. Teşekkür ediyorum dert dostlarıma 😂
0 Yorumlar