Orijinal adı: Ice Cold
Yazarı: Tess GerritsenDoğan Kitap
271 sayfa
Temposu son sayfaya kadar düşmeyen, bitirmeden elinizden bırakamayacağınız, gerilim yüklü bir roman.
Tess Gerritsen yine kaleminin ve kurgusunun gücünü kanıtlıyor.
Bir tıp konferansı için Wyominge giden adli tabip Maura Isles, hafta sonunu arkadaşlarıyla birlikte bir kayak merkezinde geçirmeye karar verir. Ancak korkunç kar yağışı altında araçları devrilir ve ıssız dağ yolunda mahsur kalırlar. Yürüyerek ulaştıkları on hanelik köy ilk bakışta tamamen terk edilmiş gibi görünse de, sofralarda dokunulmadan bırakılmış yemekler, garajlardaki arabalar, ölüme terk edilmiş evcil hayvanlar burada bambaşka, esrarengiz olayların yaşandığını düşündürmektedir.
Mauradan haber alamayan ve onun peşinden bu köye gelen dedektif Jane Rizzoli, arkadaşının izine rastlayamasa da karların altında tüyler ürpertici bir başka gerçeği keşfeder.
Buz Gibi Soğuk temposu son sayfaya kadar düşmeyen, bitirmeden elinizden bırakamayacağınız, gerilim yüklü bir roman. Tess Gerritsen yine kaleminin ve kurgusunun gücünü kanıtlıyor.
Tess muhteşemdin yine ya. Ben bu kitabı nasıl okudum nasıl
bitirdim hiç hatırlamıyorum. En başlarda gerilimden gözüme uyku girmedi, zar
zor kenara koyup yattım. Ama ertesi gün affetmedim, okuldaki sıkıcı dersler de
saolsun, hızlı bir şekilde sona ulaşmamı sağladılar. Ben Agahta Christie
okurken sonlara doğru feci gerilirim, bu kitapta baştan sona gerilim
içindeydim. Konusu beni bir çekti ki anlatamam. 7. kitaptan pek tat alamamıştım
ama 8 bomba gibi geldi cidden.
Kitabın ana karakteri Maura idi. Daniel isimli sinir olduğum
rahip ile olan ilişkisi yüzünden çok bunalmış, mutsuz bir halde. Aslında
birbirlerini seviyorlar ama Daniel bir türlü Maura’yı seçemiyor ve beni uyuz
ediyor. 6. kitaptan beri ilişki içindeler ama o nasıl bir ilişki Maura da ben
de anlayamıyoruz. İşte Muare böyle bir ruh halinde Wyoming’e seminere gidiyor
ve orada eski okul arkadaşına rastlayınca onlarla ufak bir tatil yapmayı kabul
ediyor. Tabi çok kısa bir süre sonra kabul etmemeyi diliyor.
Olaylar yanlış yola sapıp arabalarının kara saplanmasıyla
başlıyor. Ahret denilen garip bir kasabada gecelerini geçirmeye karar
veriyorlar çünkü etrafta gidebilecekleri herhangi bir yer yok. Ama gittikleri
kasabada in cin top oynuyor, her şey yarım bırakılmış, sanki hayalaet bir
kasaba gibi. Maura ve de arkadaşları bu durumdan bir hayli işkilleniyorlar
tabi. Ve grupta meydana gelen bir kaza ile de oraya saplanıp kalıyorlar,
kurtarılmayı beklerlerken bir yandan da kayaklarla yola çıkan biri oluyor.
Bu sırada Boston’da Maura’nın eksikliği fark ediliyor ve
Jane onu bulmaya kendini adıyor. En başta bulunan bir cesedin Maura olduğu
sanılıyor. Hatta cenazesi vs. bile yapılıyor ama son anda Jane’e gelen bir
haberle onun olmadığını anlayıp derin bir nefes alıyorlar. Diğer yandan Maura
ise ölüm kalım savaşı vermektedir ama ummadığı bir yerden yardım gelir.
Ahret kasabasındaki tarikat da ayrı bir konu. Kitabın açılış
sahnesinde zaten ne kadar hasta bir zihniyete sahip bir lider tarafından
yönetildiğini görüyorsunuz, ilerledikçe de tarikatın içine dalıyorsunuz.
Liderin müritlerine intihar emri verdiğini düşünmemek elde değil. Kitap
ilerledikçe aslında başka faktörler de olduğunu görüyorsunuz. Şimdi
söylemiyorum burada, yan hikayeleri ve de sonucu öğrenmek istiyorsanız alın
okuyun diyorum. Rizzoli’yi benim kadar özlediyseniz eminim hoşunuza gidecektir.
ps: Bu arada Regina 1.5 yaşına gelmiş, anne ve babasını bunaltma konusunda uzman olmaya kararlı minik haylaz. Ellerimde
büyüdü gitti velet :D
ps 2: Bu da sevgili yayınevine. Kitapta konuşan ve
bahsedilen kişilerdeki karmaşa sinir etti beni. Jane konuşurken “dedi Maura” cinsinden
çok hata vardı. Gerçekten çoktu, durmadan cümleyi tekrar tekrar okumama neden
oldular, uyuz oldum.
0 Yorumlar