Ölümcül Merhamet (His Fair Assassin, #1)

Orijinal adı: Grave Mercy
Yazar: Robin LaFevers
Dex
488 sayfa


Genç, güzel ve ölümcül.
On yedi yaşındaki Ismae, babasının onun için yaptığı
anlaşmalı evlilik dehşetinden, gizemli bir keşiş tarafından kaçırılır.
Götürüldüğü manastır, Ölüm Tanrısı Aziz Mortain için eğitilen,kendisininki gibi garip yara izleri taşıyan kızlarla doludur.
Burada, Ölüm Tanrısının onu tehlikeli hediyelerve korkunç bir kaderle kutsadığını öğrenecektir.Manastırda kalmayı seçerse rahibeler tarafından bir suikastçı olarak yetiştirilecek ve Ölüm Tanrısının intikamını alacaktır.
Ismae çok önemli bir görev için Breton sarayına gönderilir;
hem entrika ve ihanetin ölümcül oyunlarınahem de yapması imkânsız seçimlere karsı savunmasızdır:Ismae, Tanrısına mı yoksa kalbine mi hizmet edecek?
***
Ölümün Hizmetkârları üçlemesininilk kitabı olan Ölümcül Merhamet tehlikeli bir aşk, zehirle gelen ölümlerve kendi yolunu bulmak üzerine
***
Entrika ve gaddarlık, tutku ve acı...daha fazlası için sabırsızlanacaksınız. New York Times
Bir solukta okuyacaksınız Şüphe, şehvet ve merhamet. Kirkus

Ölümcül Merhamet gayet güzel bir kitaptı. İlk olarak arka yazısı beni çekti zaten. Ölüm'ün kızları olarak işaretlenen kızlar bir manastırda eğitim görüyorlar ve birer suikastçıya dönüşüyorlar. Sonra da manastır dışında göreve gönderilip hedefleri tek tek haklamaya başlıyorlar. Birçok çeşitli alet ve silahı kullanmayı öğrendiklerinden, hemen hemen birer ölüm makinesine dönüşüyorlar diyebiliriz.

Kitaptaki asıl karakterimiz Ismae, doğumundan itibaren birçok zorluk yaşamış, ondan nefret eden bir baba ile baş etmek zorunda kalmış ve en son kaba saba bir çiftçiye para karşılığı satılmıştır. Ama ne var ki düğün gecesi kocası olan bu çiftçi sırtındaki yarasını görmüştür ve onu biraz patakladıktan sonra da onu kilisedeki bağnazlara verip ondan kurtulmayı düşünmüştür. Peki bu yaranın anlamı ne? Sırtındaki bu yara, doğumu esnasında ölüm tanrısı tarafından işaretlendiğini gösteren bir yara. Annesi ona hamileyken bir cadının verdiği zehri içmiş ama Ismae’nin ölmesini sağlayamamış, bu yüzden de sırtında garip bir yara olarak kalmış. Bu garip durum da tabi Ismae’nin annesinin kendisinden neden bu kadar nefret ettiğini anlayamamasına neden olmuştur ama aslında bildikleri şeylerin gerçeği yansıtmadığını öğrenecektir.

Onu bu berbat geceden bir keşiş kurtarır ve onun ölüm tanrısının manastırına gitmesine bir nevi vesile olur. Manastırdaki rahibeler ona sıcak bir şekilde yaklaşır ve öğretilerinin ne olduğunu, neler yapabileceğini ona anlatır. Girdiği bu yeni ortamdan bir hayli etkilenen Ismae, rahibeler ne derse yapmaya hazırdır. Sırtındaki şu yarayı gören rahibeler de onun zehirlerden etkilenmediğini ona anlatırlar ve Ismae’nin suikastçi eğitimi sürerken aynı zamanda kendini manastırın zehir işleriyle uğraşan rahibesinin yanında bir hayli zaman geçirir halde bulur.

Üç yıl gibi uzun bir süre eğitim alır. Bu eğitimde her türlü silahı kullanmayı – ki işin içinde arbeletler, ince teller, türlü türlü bıçaklar yer almakta – ve birebir dövüş konusunda eğitim alırken işin bir de teorik olan kısmının olduğunu da görür. Öncelikle kraliyet tarihi – ki buradaki topraklar Bretanya olarak geçmekte - bunun yanında cezp etme sanatına dair de bir sürü şey öğrenir. Her ne kadar bu kadınsal yetenekler dersinin çoğunu asmış olsa da bir şekil eğitimini bitirir ve ilk görevini almasının heyecanıyla ilk hedefini etkisiz hale getirir. İkinci görevinde ise biraz karışıklık olur ve manastır onu gelecekteki kraliçe olan Anne’in üvey kardeşi Duval ile birlikte saraydaki hainleri bulma görevine verilir. Buradan sonra ise sarayın iç yüzünü görür, Anne’e karşı olan planları durdurmaya çalışır ve herkesin hain olabileceği bir sarayda Duval ile haini bulmaya çalışırlar.

Kitap maceralı bir kitap. Ama suikastçı olmasına rağmen kitapta öyle kanlı sahneler yok. Yani içimdeki kana susamış benliğim biraz aç kaldı diyebilirim :p Peki kitapta aşk yok mu? Tabi ki var. Duval ile ilk tanıştığınızda bu iki karakterin arasındaki minik kıvılcımları da keşfetmiş oluyorsunuz. Duval gibi sert görünümlü, hiçbir şeyden etkilenmeyen bir adamın kalbini minik bir suikastçıya kaptırabileceğini bu kitapta görebiliyorsunuz. Ayrıca kitabın sonlarına doğru Ismae’nin manastırda öğrendiği bütün öğretilerini sorguladığı bir yer de gelecek. Hem bu aşk yüzünden, hem de manastırdaki rahibelerin aslında göründükleri kadar bilgi sahibi olmadıklarını öğrendiğinden.

Kitap güzel ilerliyor, merak ediyorsunuz, haini illa ki bir yerden sonra anlıyorsunuz ve kitabı güzel bir şekilde bitiriyorsunuz. Ama bu kitapla her şey bitiyor mu peki? Hayır. Bu serinin ilk kitabı ve şu an iki kitabı daha var. Bu diğer iki kitapta ise Ismae’nin manastırdan arkadaş olduğu iki kızın başından geçenler anlatılıyor. Özellikle Sybella’nın anlatıldığı ikinci kitap bir hayli merak uyandırıcı. Çünkü kitabı okurken Sybella’nin nasıl bir göreve atandığını ve başına neler geldiğini merak ediyorsunuz. Zaten grubun en dengesiz üyesi olması da onu daha da merak etmeniz için büyük bir neden. Yani kısacası serinin geri kalan kitaplarını da dört gözle bekliyorum.



Yorum Gönder

0 Yorumlar